Yükleniyor...

Sesini bulan insan, yolunu da bulur

16 Aralık 2025

Sesiyle, duruşuyla ve sanat anlayışıyla iz bırakan Soprano Ceylan Mira Balcı, klasik müzik disiplinini Anadolu’nun köklü kültürel mirasıyla harmanlayan özgün bir sanatçı… Opera sahnelerinden köy meydanlarına uzanan yolculuğunda hem eğitmen, hem yorumcu, hem de kültürel bir anlatıcı olarak varlık gösteren Balcı; “Opera Anadolu’da” projesiyle sanatın merkezden çevreye değil, halkla birlikte büyüdüğünü gösteriyor.

Bu röportajda Balcı’nın müziğe adanmış hayatını, sanata bakışını, köy konserlerinin hikâyesini ve gelecek hedeflerini tüm içtenliğiyle dinliyoruz.

Sizi tanıyabilir miyiz?

1984 Mersin doğumluyum. Opera Solisti (Soprano), vokal eğitmeni ve Anadolu’nun sesini dünyaya duyurma hayaliyle yola çıkan bir gezgin müzik anlatıcısıyım. Anadolu Opera Derneğinin başkanı, aynı zamanda ‘Opera Anadolu’da projesinin kurucusu ve solistiyim. ‘Ses’ isimli bir kitabım, çeşitli projeler için yazılmış bestelerim var. İlk üniversitem olan Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuarı Opera Şan Bölümünü derece ile kazandım. O günden sonra dünyaya ne için geldiğimi anladım. Opera sanatına ve insan sesinin gücüne hayranlığım her geçen gün arttı. Bu işin usta çırak ilişkisine dayandığını bildiğim için daha iyi ustalarla çalışmak amacıyla ikinci üniversitem olan İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarında eğitim hayatımı devam ettirdim. Burada birçok yabancı eğitmenle çalışma fırsatı buldum ve çeşitli ödüller kazandım. Tezsiz yüksek lisansımı Yeditepe Üniversitesinde tamamladım. Şu an da Harran Üniversitesi Müzik Eğitimi Ana Bilim Dalında Tezli Yüksek Lisansımı devam ettiriyorum. Sanat yolculuğumun merkezinde ses, yani insanın en saf ve en doğrudan ifade aracı yer alıyor. Yıllardır klasik müzik disiplinini, Anadolu’nun derin kültürel mirasıyla bir araya getirerek hem ulusal hem uluslararası platformlarda Anadolu’nun sesiyle modern sanatın zarafetini buluşturan bir çizgide ilerliyorum.

Meslek seçiminizin bir hikâyesi var mı? Neden müzik?

Aslında müzik beni seçti desem daha doğru olur. Çocukluğumdan beri sesle dünyayı anlamlandıran biriydim. Evde, sokakta, okulda… Bir gün fark ettim ki, söylediğim her melodi içimdeki bir kapıyı açıyor hem kendimi iyileştiriyor hem de dinleyeni. Müziğin bu mucizevi gücüne teslim oldum. Benim için müzik; dua etmek, iyileşmek ve paylaşmak. Benim hissettiğim şeyleri lisede müzik öğretmenim de fark etmiş olacak ki beni o yıllarda konservatuara yönlendirerek kaderime tesir etti.

Mersin’de konservatuvar eğitimiyle başladığım bu yolda, müziğin sadece bir sanat dalı olmadığını; aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir değer aktarımı ve bir bilinç yükselişi olduğunu gördüm. O kadar sevdim ki daha iyisini başarmak için evden kaçıp İstanbul Üniversitesine kayıt yaptırdım. Dünyaya bir daha gelsem yine aynı yollardan yürürdüm. Tutkunun peşinde bir 30 sene geçirdim. Aynı tutkuyla de bir 50 sene daha yürüyeceğimden şüphem yok. Hatta belki yukarı tarafta da. Klasik müzik disiplini bana mükemmeliyetin sorumluluğunu, Anadolu müziği ise köklülüğün tevazusunu öğretti. İkisini bir araya getirmek hem kaderim hem görevim gibi hissettirdi.

Mesleki serüveninizi okuyucularımızla paylaşır mısınız?

Sanat kariyerim boyunca daima iki eksende ilerledim; sanat icrası ve eğitim. Bir yandan sahnede Soprano Ceylan Mira Balcı olarak konserler verirken, diğer yandan yeni nesil müzisyenlerin yetişmesine katkı sağlayan bir eğitmen kimliğiyle üretmeye devam ettim. Konservatuar Opera Şan Bölümünden mezun olduktan sonra Devlet Opera ve Balesinde yaşanan kadro sıkıntılarından dolayı işin mutfak kısmında kalmak zorundaydım. Mutfakta olmak bana müthiş tecrübeler kazandırdı. İstanbul’da 15 sene ünlü ünsüz birçok sesle çalıştım. Bugün ‘Şan eğitmeni’ denilince Türkiye’nin her yerinden aranıp ulaşılabilen bir isim olmanın gururunu yaşıyorum. 20 yıllık ses eğitmenliği tecrübelerimi ve insan sesinin inceliklerini anlattığım ‘Ses’ isimli bir kitabım var. Konservatuarlara arşiv niteliğinde bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda MESAM’a kayıtlı söz yazarı ve besteciyim. 60 yakın eserim var. Müzik üretmeyi de çok seviyorum ve aşırı sihirli buluyorum. Bir nevi hikâye anlatıcılığı olduğunu düşünüyorum.

Ayrıca 2013 yılından itibaren resmi olarak devlet bünyesinde müzik öğretmenliği yapıyorum. Çocuklarla ve gençlerle etkileşim halinde olmak müthiş güzel. İyi bir öğretici olmaktan çok onların karşısında öğrenci olmayı çok seviyorum. Tazelikleri, enerjileri her sabah beni daha iyi bir insan, daha iyi bir öğretmen, daha iyi bir vatandaş, daha iyi bir sanatçı olmam için motive ediyor.

Aynı zamanda her Türk evladı gibi Mustafa Kemal Atatürk aşığıyım. Vatanseverim. İlk kitabım Ses'i Gazi’nin kendisine armağan ettim ve ona teşekkürü her çalışmamda borç biliyorum. Cumhuriyet ve Atatürk konulu bestelerim de var yakında bununla ilgili bir albüm projem de mevcut. Aynı zamanda Cumhuriyet konulu bir müzikal de hazırladım bunun için iş birlikçi arayışındayım. Fakat ben size gururum dediğim ‘Cumhuriyet Resitalleri’ nden bahsetmek isterim. Yüce Cumhuriyetimiz şerefine her yıl 29 Ekim tarihinde özel konserler düzenliyorum. Bunları maddi manevi olarak tamamen kendi çabalarımla organize ediyorum. Bir konserden ötesi var benim sahnemde. Kostümlerim, dekorum, orkestram, metinlerim, danslar her şey o yılın konseptine özel olarak seçiliyor ve hazırlanıyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi ‘Vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır.’ Gaziantep de bu yıl 4.sünü yapmış olmanın da haklı gururunu yaşıyorum.

Şimdilerde ise “Opera Anadolu’da” projesiyle, Anadolu’nun farklı bölgelerinde köy konserleri düzenliyorum. 1 yıldır kendi çabalarımla köyleri gezip sanatımı icra ediyorum. Sanat halk içindir, salonlarda dört duvar arasına sıkışıp kalmamalı, meydanlara inmeli düşüncesiyle kendimi yollara attım. Bu kararda salon maliyetlerinin de yüksek olması da etkili tabii. Bu etkinliklerde amaç yalnızca konser vermek değil; dinleyiciyi müziğin dönüştürücü gücüyle buluşturmak, çocuklara rol model olabilmek ve yerel ezgileri evrensel bir dille yeniden yorumlamak. Bu güzel proje çok sevildi ve yakın zamanda İçişleri Bakanlığımızdan da destek gördü. Bakanlığımız bünyesinde Gaziantep’te 10 köyü gezeceğiz. Şu an 5 köyü tamamladık. Ama benim gönlüm daha büyük sponsorlarla tüm Anadolu’yu karış karış gezip halkın ayağına sanat götürmek. Ve sonrasında da Türk kültürünü yaymak ve tanıtmak amacıyla projeyi yurt dışına taşımak. Aynı zamanda müzik eğitimi ana bilim dallarının kontenjan standartları üzerine hazırladığım yüksek lisans tezimle, akademik alanda da sistemsel iyileşme süreçlerine katkı sunuyorum. Bu iki yön, ‘sahne ve eğitim’ benim için bir bütünün ayrılmaz parçaları. Konservatuar yıllarıyla başlayan klasik eğitim yolculuğum, türkülere duyduğum derin sevgiyle bambaşka bir yola evrildi.

Bugün ise opera tekniğini Anadolu ezgileriyle birleştiren özgün bir anlatı sunuyorum. ‘Opera & türkü sentezi performanslar’, ‘Köy Konserleri–Opera Anadolu’da Projesi’, vokal koçluğu, ulusal & uluslararası iş birlikleri, eğitim seminerleri, mistik-sanatsal çalışmalara dayalı meditasyon kayıtları, söz yazarlığı ve bestecilik, reji ve yönetmenlik… Bu yolculuğun her adımında sesin sadece estetik değil; aynı zamanda ruhsal bir kapı olduğunu görüyorum.

Müzik sizin için ne ifade ediyor?

Müzik benim ana dilim. Müzik, benim için sadece bir sanat dalı değil; bir yaşam dili, bir dua biçimi. Ben müziğin kendisiyim. Benim adım müzik, bunu anlatmaya tanım yetmez. Şöyle ki her ses bir titreşim, her titreşim bir enerji alanı. Müzik, görünmeyeni görünür kılar; duyguların kelimelere ihtiyaç duymadan paylaşıldığı evrensel bir köprü kurar. Benim için müzik; hem kimliğimin özü hem de insanlığın ortak sesi. Bazen bir ağıt oluyor; bazen sevincin en yüksek hali. Benim için müzik; anlamak, anlatmak, hatırlamak ve iyileşmek. Bir nevi görünmeyenin görünür, duyulmayanın duyulur olması…

Sizce müzikte başarılı olmanın sırrı nedir? Yetenek mi, disiplin mi, başka şeyler mi?

Müzikte başarı, yalnızca yetenekle açıklanamaz. Elbette doğuştan gelen kulak, işitme yeteneği, bir ses rengi, ifade gücü önemlidir; ancak kalıcılığı belirleyen şey disiplin, samimiyet ve içsel dengedir. Sanatçı, ya da icracı her şeyden önce kendini tanımalıdır. Ben müzikte “başarı”yı; sahnede alkış almakla değil, insanın kendi iç sesiyle uyum yakalamasıyla tanımlıyorum. Çünkü gerçek sanat, teknik mükemmelliğin ötesinde ruhsal bir bütünlük gerektirir. Aynı zamanda başarının tek anahtarı yok. Yetenek bir kapıyı aralıyor, disiplin o kapıdan yürümeyi öğretiyor. Ama bence asıl belirleyici olan iki şey: Samimiyet ve ruhun çağrısına kulak verebilmek. Kendini tanımadan, sesin öz kaynağına inmeden gerçek bir sanat yolculuğu başlamıyor.

Bir de eğitimci kimliğiniz var. Bahseder misiniz?

Ses eğitimi benim için bir aktarımdan çok, bir farkındalık yolculuğu. Öğrencilerime “sesini kullanmayı” değil kendi sesleriyle dünyaya nasıl var olacaklarını öğretiyorum. Ses, kişinin kimliğidir. Beden ve ruh dengesiyle açılır. Bu yüzden derslerimde teknik kadar zihinsel ve duygusal alanı da besliyorum. Ses eğitimi bir nevi yaşam koçluğudur. Çünkü ses ortaya çıkan bir sonuçtur. Bu bağlamda öğrencinin hazır bulunuşluğu benim için çok önemli. Şimdilerde yurt içi ve yurt dışı sahne programları ve Opera Anadolu projesi ile fazlaca meşgul olduğum için her öğrenciyi ne yazık ki kabul edemiyorum. Çeşitli disiplin kriterlerim var. Titiz bir öğretmenim. Beni geçecek öğrenciler yetiştirip dünyaya daha fazla katkı sunmak istiyorum.

Sosyal sorumluluk projeleriyle adınızdan söz ettiriyorsunuz. Köy konserleriyle müziği en ücra köşelere taşıyorsunuz. Neler söylemek istersiniz?

Toplumla iç içe, insan merkezli projeler üretmek benim için büyük bir sorumluluk. Köy konserleriyle başladığımız “Opera Anadolu’da” projesi, bugün Türkiye’nin pek çok iline ve köyüne ulaşan bir kültür hareketine dönüştü. Bu konserlerde müzik, bir iletişim dili haline geliyor. Köy meydanında, tarladan yeni dönmüş bir çiftçiyle bir çocuğun aynı ezgiye gülümsemesi… İşte orada sanatın gerçek anlamı ortaya çıkıyor. Projemizin temel amacı; kültürel eşitsizlikleri azaltmak, müziği erişilebilir kılmak ve her bireye “Ben de değerliyim” duygusunu hissettirmek. Ayrıca kadın ve çocuk odaklı sosyal farkındalık çalışmalarına da aktif olarak destek veriyorum. Çünkü sanatın en güçlü yanı, ilham verme gücüdür. Benim müziğim, ancak paylaşıldığında anlamlı. Anadolu’da pek çok köyde çocukların operayla ilk kez tanıştığı anlara tanıklık etmek, yaşlıların türkülerle gözyaşı döktüğünü görmek… Bunlar eşsiz deneyimler.

‘Köy Konserleri – Opera Anadolu’da’ projesi; sanatın merkezden çevreye değil, çevreden dünyaya akması gerektiğine inanan bir gönül projesi. Yolum beni nereye götürürse sesim de oraya gidiyor. Ve yürekten inanıyorum bu proje tüm Anadolu’ya oradan da dünyaya yayılacak. Yürüdüğüm bütün yollar çiçek açacak.

Kitabınızdan bahseder misiniz? İçeriği nedir?

Kitabım ‘Ses’; hem müzikal hem de içsel yolculuğumu anlatan bir rehber. Sesin; çocukluktan sahneye uzanan hikâyesini, karşılaşmaları, ustaların öğretilerini ve yola çıkma cesaretini anlatıyor. Aynı zamanda Anadolu kültür mirasına, yerel ozanlara ve müzikte köklenmenin önemine odaklanıyor. Bir nevi hem hatırat hem yol pusulası. Benim hem içsel hem profesyonel dönüşümünü anlatıyor. Müzik eğitimi, sahne psikolojisi, Anadolu kültür mirası ve sesin ruhsal anlamı üzerine yazılmış bölümler içeriyor. Amacım, yeryüzünün en mükemmel enstrümanı olan insan sesinin doğru kullanıldığı zaman nasıl bir mucizeye dönüştüğünü göstermek.

Dünyada bir örneği daha yok. Kitabım sesi farklı kılan 7’den 77’ye halk için yazılmış olması. Hayalinde şarkı söylemek, nefesini kontrol altında tutmak, sesini daha bilinçli ve etkili kullanmak olan herkes için ses eğitimini ulaşılır kılmak. Ev hanımlarından, öğrencilere, sesiyle mesleğini icra eden avukatlardan siyasetçilere kadar herkes için bir arşiv kitabı aslında. Çünkü sesimiz ikinci kimliğimizdir ve herkesin kendini iyi ifade etmeye ihtiyacı vardır. Bu alanda yazılmış birçok kitap var fakat akademik dilden uzak halkın anlayabileceği bir dilde yazılmış olması, kendi tasarladığım özel tasarım çizimlerle desteklenmiş olması bu kitabı daha anlaşılır kılıyor.

Kitabın son bölümünde beni ayrıca gururlandıran Türkiye’de kendi branşında zirveye yerleşmiş değerli sanatçılarımız ve hocalarımızla yaptığım röportajlar da gençlere ve kendini genç hissedenlere ilham olacak nitelikte. Türk Sanat Müziğinde Melihat Gülses, Türk Halk Müziğinde Orhan Hakalmaz, arabesk müzikte Haktan Canevi.

İleriye yönelik hedef ve projeleriniz var mı?

Kısa vadede, “Opera Anadolu’da” projesini uluslararası platformlara taşımayı hedefliyorum. Uzun vadede ise Avrupa’da ve Orta Doğu’da temsil edilebilecek bir “Anadolu Opera Topluluğu” kurma vizyonum var. Bunun yanı sıra, çocuklar ve gençler için sanatı içselleştirebilecek yeni eğitim modelleri geliştirmek istiyorum. Ayrıca, Anadolu müziğinin evrensel operatik formlarla harmanlandığı bir albüm projem üzerinde çalışıyorum. Bu projelerin her biri, Türkiye’nin kültürel mirasını global sanat dünyasında görünür kılmak adına atılmış bir adım. Aynı zamanda Opera Anadolu’da projesini uluslararası platformlara taşımak, dünya sahnelerinde Anadolu’nun sesini duyurmak, çocuklara özel müzik-oyun programları, yeni bir albüm,  “Köy Konserleri’ni belgesel hâline getirmek, uluslararası eğitim programları oluşturmak hedeflerim arasında. Sesin, sınırları aşan bir dil olduğuna inanıyorum. Gideceğimiz çok yol var.

Sanat yolculuğunuza baktığınızda sizi en çok gururlandıran şey nedir?

Birçok şey var aslında. Gerçeklerden konuşacak olursak ne yazık ki bizim ülkemizde sanata ve sanatçıya pek değer verildiği söylenemez. Bu yüzden ben en çok kendimle gurur duyuyorum galiba. Tüm imkansızlıklara ve zorluklara rağmen sanattan vazgeçmediğim için küçük de olsa attığım her adımla gurur duyuyorum. Bu bağlamda salonlardan çıkıp köy yollarına düşmek de çok gururlandırıyor beni; ‘ Aferim kız ‘ diyorum kendime.

Sonra; sanatı bir ayrıcalık olmaktan çıkarıp bir paylaşıma dönüştürebilmek. Bir köyde küçük bir kızın bana “Ben de senin gibi şarkı söyleyeceğim,” demesi ya da ileri yaşlarda bir teyzenin bana “Yıllar sonra kendi türkümü yeniden duydum,” demesi… İşte o anlar, sahnedeki tüm alkışlardan daha kıymetli. Çünkü o anlarda sanat; insana dokunuyor, insana dönüyor. Bir çocuğun gözlerindeki ışıltı, bir ninenin, “Bizim türkümüzü yıllar sonra yine bu kadar güzel duydum” demesi… Bir annenin, çocuğunu yanıma getirip “Senin sesin ona umut oldu,” demesi…Sahne alkışları elbette güzel ama ben en çok kalplerde iz bırakan sessiz alkışları önemsiyorum.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Benim için müzik; yalnızca bir ifade biçimi değil, bir yaşam yolu. Bu yolda her ezgi, her nefes, her nota insanı biraz daha kendine, biraz daha bütünlüğe yaklaştırıyor. Köylerde, şehirlerde, konser salonlarında ya da sınıflarda fark etmez. Ben her yerde aynı inançla söylüyorum; Sesini bulan insan, kendi ışığını da bulur. Benim yolum, müziğin iyileştirici ışığını her yere taşımak. Köylere de giderim, büyük sahnelere de… Çünkü biliyorum ki sesini bulan insan, yolunu da bulur.

Sosyal Medyada Paylaş
GÜLŞAH SERT
Ekli Görseller