- Şehitkamil / Gaziantep
- +90 (342) 232 80 81
- info@cemiyet.com.tr
Büyük ve güçlü bir aileyiz
16 Aralık 2025Bu ayki sayımızda, geleneksel değerleriyle modern zamanlara zarafetle köprü kuran bir çifti ağırlıyoruz. Evlilikleri bir görücü usulü tanışmayla başlamış ve yıllar içinde sevgiyle, anlayışla ve aile bağlarıyla örülmüş örnek bir beraberlik halini almış. Gaziantep iş dünyasının önde gelen isimlerinden Eyüp Lojistik Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Bartık, ticari başarılarının yanı sıra şehirdeki pek çok yapının da temel taşlarını atan lider ruhuyla tanınıyor. Zarif eşi Yasemin Hanım ise sevgisi ve samimiyetiyle kurduğu sıcak yuvasında hayatı güzelleştirmenin en sade halini yaşıyor. Geçtiğimiz aylarda torun sahibi olan bu değerli çiftin evlilik, aile, değerler ve yaşam üzerine anlatacağı şeyler, hepimize ilham verecek…
Yasemin-Eyüp Bartık çiftinin yanı sıra 4 çocukları ve kızlarının eşlerinin de eşlik ettiği çekimler, çiftin evlerinin yanı sıra aile ve dostlarıyla vakit geçirmekten keyif aldıkları Nihal Hanım Konağında gerçekleşti. Cemiyet’e konuk etmekten büyük bir memnuniyet duyduğumuz Bartık çiftine misafirperverlikleri ve samimi sohbetleri için çok teşekkür ediyoruz.
Bugünkü noktaya gelene kadar yaşamınızda en güçlü motivasyonunuz ne oldu?
E.B.: Tabii ki başarının temelinde bir disiplin var. Disiplin benim için çok önemli. Ama tabii hayat motivasyonum biraz annem kaynaklı. Annem terziydi ve hep çok çalıştı. Başarılı olup ona daha huzurlu, daha rahat bir hayat yaşatmaktı benim asıl amacım ve temel motivasyonum.
Şu anda işinizde de, sosyal yaşantınızda da hem çok hızlısınız ve her şeyi bir anda hallediyorsunuz, hem çok planlısınız. Yönetmek zor olmuyor mu?
E.B.: Ben zamanı verimli değerlendirmeye çalışıyorum. Sabahları erken kalkıyorum. Bu genelde klasiktir, erken kalkmayı şiâr edinmişiz. 1981 yılında ilk iş hayatıma başladığım andan itibaren 09.00’u gördüğümü hiç hatırlamam. Aslında zaman, herkes uyurken size bir planlama vakti veriyor. Ben o zamanda planımı yapıyorum. Biliyorsunuz plan yapmak için sakin olmaya gerek var. Ama saat 09.00’da uyanıp 10.00'da iş yerine gidiyorsanız ziyaretçilerden, gelen telefonlardan, ekibin ihtiyaçlarından plan yapma şansınız olmuyor. Aslında işte de, evde de, ailede de öncelik planlama ve disiplin. Bu da başarıyı getiriyor. Asıl mesele, o sakin zamanda planlama yapabilmekte bence.
Çok karar almanız ve net şeyler söylemeniz gereken bir işiniz var... Karar almayı nasıl yönetiyorsunuz?
E.B.: İnsanlar bana, "Çok şanslısın, işin rast gidiyor, her şey yolunda gidiyor" gibi şeyler derler. Bunlar benim için biraz ütopik şeyler. Şans diye bir şey yok. Aslında doğru kararlar almak deneyimlerle alakalı, şansla değil. Toto oynuyorum, ya sıfır ya bir ya iki yazacağım diye bir şey yok. Siz o sıfırın mı birin mi yoksa ikinin mi orada ihtiyaç olduğunu yaşam deneyiminizle eşleştiriyorsunuz.
Bunu da uzun çalışma hayatımdan, yaşadığım ortamlardan, topluma faydalı olma isteğiyle daha çok konuların içine girmemden ve bu deneyimleri yaşarken de oradan ihtiyacım olan veriyi almamdan edindim. Bugün işte Open AI, ChatGPT’ye soruyu ne kadar doğru sorarsanız o kadar doğru cevap alıyorsunuz. Ben de bu verileri doğru kullanmaya gayret ediyorum. O anda o günkü verilerle hayat tecrübesiyle edindiğim verileri hızlıca harmanlayıp karar veriyorum. Çoğunlukla ‘yüzde yüz doğru karar veririm’ diye bir iddiam yok. Kimsenin de böyle bir iddiası olamaz. Fakat tecrübe yüksek oranda doğru karar almanızı sağlıyor. Karar almadan da hiçbir şeye başlayamazsınız. O nedenle de kararları alıp alıp hızlıca geçmeniz gerekiyor. Neden dolayı? Geçmişteki hafızadaki verilerden ve ufka bakıştan dolayı. Şans dedikleri aslında doğru karar ve deneyim.
Eyüp Bey'le tanışma ve evliliğe uzanan süreçte sizi birbirinize ikna eden kritik an neydi?
Y.B.: Tabii ki babamın tavsiyeleriydi. Babamın Eyüp Bey'le daha önce tanıştığını biliyordum. Eşim için, "İyi bir çocuk kızım, çok çalışkan, hayatta seni incitmeyecek bir insan" dedi. Ben de öyle ikna oldum. İyi ki de babamın sözünü dinlemişim.
4 çocuk büyütürken evde sevgi ve disiplin dengesini nasıl kurdunuz? Bu dengeyi nasıl yarattınız? Hangi prensipleri hiç esnetmediniz?
Y.B.: Çocuklarımızı hem disiplinle hem de sevgiyle büyüttük. Evde ben daha kuralcıydım. Kurallarımız elbette vardı, hiçbir zaman esnetmedik. Örneğin arkadaşlarının evinde kalmalarına asla izin vermezdik. Hepsine eşit sevgi vermeye çalıştım. İkizlerde mesela, birini öpsem hemen öbürünü de öperdim. Ona ne yaparsam diğerine de onu yapardım. Çocuklarımın hepsinde de gösterdiğim sevgi ve ilgi dengesine dikkat etmeye çalıştım. Bu dengeyi sağladığıma da inanıyorum. Hepsini çok eşit seviyorum, çok eşit davranıyorum.
4 çocuk babası olmanız iş insanı kimliğinize hangi yetileri kattı?
E.B.: Eskiden yalnızca iş insanıydınız. İş yerinde bir yaşamınız vardı. Dolayısıyla iş performansınızın yoğun olması sosyal yaşamınızı da gün geçtikçe sınırlıyor. Çocuklar olduğunda onlarla daha çok zaman geçiriyorsunuz ve onları dengelemeye çalışıyorsunuz. Çocuklarla arkadaş olmak, onları yaşamak gerekiyor. Bunlara odaklanınca iyi bir aile yaşamı da kendiliğinden geliyor.
İyi aile yaşamı nedir?
E.B.: Çocukların aile içerisinde huzur bulmasıdır. Buna çok fazla önem gösterdim ve bu da bana toplumculuğu öğretti. Yani her insana ayrı bakmayı, her insanı ayrı değerlendirmeyi… Genelleyip kurallar koymayı değil, kişiye özgü kurallar koymayı. Bence bana en büyük kattığı değer insanları farklı farklı değerlendirmek.
Dostlarınızın sizin için çok önemli olduğunu biliyoruz. Dostluk tanımı nedir sizin için? Dostlarınız sizin için ne ifade eder?
E.B.: Gerçek dostluk iyi günde değil, kara günde olandır. Ben bunu önemsiyorum. Değer verdiğim birçok insan kara günde yanımda gördüğüm insanlardır. Dostluk, kendiliğinden oluşan, bıraktığınızda hızlıca gelişen bir şey değil. Nasıl iş hayatında yatırım yapıyorsunuz, emek veriyorsunuz, ailede çocuğa emek veriyorsunuz aynısını dostluk için de yapmalısınız. Doğru insanı bulduğunuzda ona yatırım yapmanız, emek vermeniz gerekiyor. Size karşı sevgisinin, saygısının ve sadakatinin eksilmemesi için dostunuza da sürekli yatırım yapmalısınız. Benim ‘dostum’ dediğim insanlarla hiçbir ticari bağım yoktur. Tamamen gönül dostluğumuz var.
Nasıl sağlıyorsunuz bunu?
E.B.: Adil olmak gerekiyor. Nasıl çocukları tanıyıp ona göre bir denge kuruyorsak, dostlarımızı da tanıyoruz. Onların dünyasına giriyoruz. Dünyasına girdiğinizde onun yerine bir şey düşünüyorsunuz, onun iyiliğini düşünüyorsunuz ve onun "hayır" deme ihtimali kalmıyor.
Dostlarınız ve Gaziantep'te sizi sevenler şöyle bir yere koymuştur: Hep ‘bir bilensinizdir’ siz. Hangi karakter yapınız sizi böyle bir insan yaptı ya da siz nasıl geliştirdiniz kendinizi?
E.B.: Birincisi, aslında geçmiş veriler var. Bu veriler sizin hafızanızda doğru yere oturmuş. İkincisi, insanlara samimi davranmak belki de kimsenin söylemediği doğruları söylemek gerekiyor. Ben hep doğruları söylemeye gayret ederim. Yani acımasızca eleştirileceksem eleştiririm ki insanlar bundan kendilerine bir örnek alsınlar. Siz aslında kırmamak istiyorsunuz, fakat sonunda kırılıyor. Ben bunun yerine baştan doğruyu söylemeyi tercih ediyorum. O doğruyu söylemek için de o insanı tanımak lazım. Ben bir insanı yarım saatte aşağı yukarı tanıyabiliyorum, onun hakkında bir kanaat oluşturuyorum. O kanaatle doğru bilgi veriyorsunuz ve verdiğiniz her şeyi gerekçesiyle anlattığınızda, insanlar dönüp "A evet, sen söylemiştin" diyor. Bazen söz dinlemiyor, yanlış yapıyor ve geliyor, "Abi senin sözünü dinlemedim ben, hata yaptığımı fark ettim" diyor. Bu da daha çok sizi değerli ve geçerli kılıyor.
Peki, mentorluk verdiğiniz dostlarınıza ve gençlere en önemli tavsiyeleriniz hangileri olur?
E.B.: Disiplin dediğimiz şey, sabah kalkıştan, iş yerinize gidişten, oradaki mesainizden başlıyor. Önce bunu kendinize alıyorsunuz. Sonra çevrenizdekilere vermeye çalışıyorsunuz. Mesela bizim Türklerin Almanya'ya karşı bir ön yargısı vardır, çok sevmezler. Çünkü Almanya kurallar ve disiplinler ülkesidir. Adamlar bu kadar şeyi başarmışsa bir değeri, bir geçerliliği var. Yılda birkaç kere öncelikle kendim, sonra Yasemin'le, daha sonra da bütün çocuklarla Almanya'ya gezmeye gideriz. Almanya normalde gezilecek yer değildir ama gittiğinizde o disiplini gördüğünüzde, orada yaşadığınızda bunu hayatınıza odaklıyorsunuz, kişiselleştiriyorsunuz ve bu da disiplin olarak size bir başarı getiriyor.
Dost meclisi sizde nasıl kurulur? Kimlerle, nerelerde vakit geçirirsiniz?
Y.B.: Eyüp Bey'in yoğunluğundan dolayı arkadaşlarımızla bir araya gelmeyi de ona göre ayarlıyoruz. Şehreküstü’deki Antep evimiz dostlarımızla buluşma noktamız, bağ evimiz de aynı şekilde. Kapımız dostlarımıza hep açık. Yaz partilerimiz de aynı şekilde dostlarımızla buluşmamıza güzel bir vesile oluyor.
Dostluk sizin için ne ifade ediyor? Dostluk anlayışınız nedir?
Y.B.: İyi ve kötüyü paylaşmak bence. Sadece iyi değil kötü günde de hep birlikte olmak çok önemli
Dünyayı gezen bir lojistikçi Almanya dışında hangi şehir ya da ülke size dünya görüşü dersi verdi?
E.B.: Almanya disiplin ülkesidir, kurallar nettir. Uçağın kapısından inerken farklı bir dünyaya geldiğinizi hissedersiniz. Londra da bizim yine ailece çok sevdiğimiz, eğlenceli bir şehirdir. Bizim için aile içinde üç tane ülke vardır: Almanya, İtalya ve İngiltere. Bu üç ülke bizim için favoridir. Her zaman buralarda zaman geçirmeyi tercih ederiz.
Evin esnetilmeyen kuralları nelerdir?
Y.B.: Bayramlarda kesinlikle hep bir arada oluruz. Şehir dışına çıkılacaksa birlikte çıkılır, Antep'te olunacaksa hep birlikte olunur. Bu ailemizin hiç değişmez bir kuralıdır. Kimse bireysel olarak bir plan yapmaz, önce aile planına uyulur.
Disiplin ve birlikte olmak sizin için çok önemli. Peki, Eyüp Bey evde nasıl bir baba?
Y.B.: Esnek bir baba aslında. Çok sıkmayan, arka planda da disiplin kuran bir babadır. Hani çok sıkmıyor gibi görünür ama arka planda da kontrolü asla elden bırakmaz. Her konuda öyle aslında Eyüp Bey. Arkada hep kuralları koyar, evde herkes de kurallara saygı duyar.
Merve Bartık Yıldız: Babam için bayram konusu çok hassastır. Birlik ve beraberliğe çok önem verir, hep bir arada olmamızı ister. Bu konu babamın kırmızı çizgisidir, onun dışında çok esnektir. Biz üniversiteye giderken şart koşmuştu. “Gidin, eğitiminizi alın. Sonrasında ne yapmak istiyorsanız yapın. Orada çalışmak istiyorsanız, tecrübe edinmek istiyorsanız edinin. Okul bittikten 2 yıl sonra Antep'e geleceksiniz. Biz buraya hizmet edeceğiz. Hep birlikte olacağız, gücü büyüteceğiz” dedi. Elbette bölüm konusunda yönlendirmesi oldu. Ben de Özge de üniversite bittikten sonra 2 sene İstanbul’da çalıştık. Sonra Gaziantep’e döndük.
Özge Bartık Türkmen: Babamın bize yaklaşımı hep şu şekilde olmuştur; Ailece bir yere gidilecekse, ‘siz müsaitseniz, uygunsanız gelin’ der. Hangi konu olursa olsun hiçbir zaman ‘şunu yapacaksınız, bunu yapacaksınız’ demedi bize. Kararı ve sorumluluğu bize bırakır. Böyle olunca da onun bu yaklaşımı bizi her zaman ortak paydada buluşturur.
Aile gelenekleriniz neler? Hangi değerleri özellikle yeni kuşaklara aktarmayı kendinize borç biliyorsunuz?
Y.B.: Kızlarımın dediği gibi, bayramlar bizim için çok önemli. Bir arada olmak, birlikte olmak vazgeçilmezdir ailemiz için. Saygı ve sevgi yine çok önemli. Mesela çocuklarımın bana sarılıp "Anne, nasılsın?" demeleri benim için mükemmel bir şey. Gün içinde beni muhakkak ararlar, ne yaptıkları, nereye gideceklerine dair bilgi verirler. Birbirimizle sürekli iletişim halindeyiz. Birbirimize tutkunuz.
Bir bayram klasiğiniz var mı Antep'teyseniz?
Y.B.: Tabii ki yuvalamamız bizim bayram klasiğimiz. İstisnasız her bayram birlikte oluruz, sofraya birlikte otururuz.
Gelenekler konusunda annenizden, babanızdan edindiğiniz en büyük kazanımlar nelerdir?
Y.B.: Bizler hep bayram ziyaretiyle büyümüştük de, şimdiki gençlere onu pek aşılayamadık. Keşke aşılayabilsek. Biz kapı kapı çıkar, hala, amca, dayı, bayram ziyareti yapardık. Harçlığımızı toplardık. Harçlık değil maksat zaten de gönül almak, büyükleri mutlu etmek ama şimdi kalmadı o. Keşke devam etse. Benim için çok önemliydi, çok keyif alırdım. O anlamda kendimi çok şanslı kabul ediyorum. Biz yine de kendi içimizde bu geleneği korumaya çalışıyoruz.
Dünyayı gezen bir iş insanısınız ama "Yaşayacağım yer her zaman Gaziantep" diyorsunuz. Bu kararın kalbinizdeki gerekçe ve sorumluluk bağlılıkları neler?
E.B.: Birincisi, tabii yedi kuşaktır Gaziantep'teyiz. Burası bizim memleketimiz. İkincisi, "Taş yerinde ağırdır". Burası bizim memleketimiz olduğu için burada ağırlığımız daha fazla. Üçüncüsü, aslında Gaziantep'te zaten çok konforlu yaşıyoruz ve bütün imkanlara sahibiz. Niye başka bir yerde yaşamayı tercih edelim? Aslında önce, "Niye Gaziantep'te yaşamayayım?" sorusunun cevabını bulmak lazım. Gaziantep'te beni rahatsız eden hiçbir şey yok. O zaman niye kalkayım İzmir'de, İstanbul'da, Londra'da yaşayayım? Burası benim şehrim. İnsanları seviyorum, insanlar beni seviyor. Bu konforu elde edince de başka bir yere gitme ihtiyacı hissetmiyorsunuz.
‘Gaziantep'te her şey güzel’ dediniz ama yine de soralım. İyi bir yaşam ve iyi bir iş şehir için Gaziantep'te eksik gördüğünüz noktalar ve öneriniz var mı?
E.B.: Bunun altını doldurmadan, "Gaziantep'te yaşam şöyle, böyle" demeyi doğru bulmuyorum. Ben bir sorun tespit ettiğimde mutlaka onun çözümüyle ilgili de gayret edip olası çözümleri uygulatmaya gayret ederim. Gördüğüm aksaklıkları gerekli mercilere söylüyor, çözümü için de çaba gösteriyorum. Bunun için mücadele etmek gerekiyor. Ben de mücadele etmeyi seviyorum ve ediyorum da. Gaziantep bence iş kültürü anlamında muhteşem. Türkiye geneline bakarsak ki, dünyada da çok iyi bir iş kültürü var Gaziantep'in. Tabii bu iş kültürünün sürdürülebilir olması önemli. Sürdürülebilirlik için de sosyal yaşama önem vermek gerekiyor. 2000'li yılların başında sosyal anlamda Gaziantep gerilemeye başlamıştı. Çok imkan yoktu. Bu aslında benim için şöyle bir tehlikeyi çağırıyordu: Ben iş adamıyım, güzel bir iş kuruyorum. Çocuklarım büyüyor, gidiyor dünyanın muhtelif şehirlerinde ve ülkelerinde okuyorlar. Sonra geliyorlar ve kendilerini burada sıkışmış bir ortamda buluyorlar. Bu sıkışmış ortamda bulmamaları için onlara özgür yaşam sunmak gerekiyor. Yani bizim konuştuğumuz gibi "Gaziantep konforlu" diyebilmeleri gerekiyor. Bu nedenle de sosyal anlamda çok gayret ettik. Özellikle Asım Güzelbey'le başlayan Gaziantep'in sosyal anlamdaki gelişimi Fatma Şahin'le yükselmeye devam etti. Henüz daha başındayız ama şu sevindirici; iyi iş adamlarının çocukları gidip eğitimini tamamlayıp Gaziantep'te babasının işinde çalışmaya başlıyorlar. Bu da şehrin sürdürülebilirliğini sağlıyor. Ben başka verilere de bakıyorum. Gaziantep’in Türkiye üretimindeki yerine bakıyorum. Gelecek 10-15 yıl içerisinde bu yerini korumak için yeni dinamizme ihtiyacı var. O dinamizm bence kazandırılmış oldu. Daha da yol alacağız.
Her pazartesi, X'te özlü sözler paylaşıyorsunuz. Onları paylaşırken nelerden ilham alıyorsunuz veya gündeme göre mi seçiyorsunuz?
E.B.: Aslında gündemle hiç ilgilenmiyorum. Yani piyasada bir şey olmuş, ben bunu örnekleyeyim demiyorum. Sonuçta bir hayat yaşıyorsunuz, orada bir konu gelişiyor ve insanlara bunu hatırlatmak gerekir diyorsunuz. Benim oradaki tek amacım daha çok insana dokunup hatırlatma yapabilmek.
Yayınlamadığınız hafta merak ediliyor mu?
E.B.: Yayınlamadığım hafta hiç olmadı. Her pazartesi günü saat 08.00'le 08.30 arası yayınlıyorum. Çok erken yayınlamıyorum ki insanlar erken uyanmıyor. Geç yayınlamıyorum ki iş yoğunluğundan atlanmasın. Haftaya başlarken iyi bir motivasyonla başlasınlar istiyorum. Aşağı yukarı 300'le 400 civarında yorum alıyorum her pazartesi. Oradan da takip edildiğini hissediyorum. Bazı haftalar 3-5 dakika geç yayınladığımda arayıp ‘abi iyi misin?’ diye soranlar oluyor :)
Nasıl bir gelecek için çaba gösteriyorsunuz? 10 yıl sonrası için aileniz, şirketleriniz, Gaziantep ve Türkiye için nasıl bir senaryo kurgunuz var? Bugünden attığınız hangi adımlar bu vizyonun kilidi?
E.B.: Farkındaysanız, ilk konuştuğumuz anda büyük aile fotoğrafını daha çok önemsedim. Aslında büyük aileyi çok seviyorum. Büyük ailenin birbirine tutkusu beni çok heyecanlandırıyor. Aynı zamanda bunun bir güç olduğuna inanıyorum. 4 çocuk aslında bunu anlatıyor. Böyle 25-30 kişilik bir çekirdek aileyi oluşturacağız gibi gözüküyor. Bu çerçevede tabii önce bu ailenin yaşaması, yaşatılması gerekiyor. Bunun için de bir iş kurgusu yapmalısınız. Bu doğrultuda ailedeki bütün fertlerin karakterine uygun bir iş kurgusu yaptık.
Bunun için profesyonel destek alıyor musunuz?
E.B.: Biriyle oturup "Hadi 3 seans, 10 seans yapalım" demiyoruz tabii. Anlayıp sorguluyorsunuz. Bunu bir ders gibi çalıştığınızda bence doğru başarı olmuyor. Fakat hayat akışında olduğunuzda daha doğru koordine edebiliyorsunuz. Çocukları mümkün olduğu kadar o anlamda yetiştirmeye gayret ettik. Tabii günümüzün geleceği var. Üretimde Türkiye çok iyi, Gaziantep de Türkiye'nin iyileri arasında. Fakat gelecekte bizi zor günler bekliyor. Bunun sebebi Çin. Çin'in dünyadaki üretim payı yüzde 4'lerden 30'lara yaklaştı ve yüzde 30'dan sonra kartopu gibi büyüyecek. Yerelde tüketilen ürünlerin haricinde dünyada tüketilen ürünlerle Çin'le rekabet etme şansımız hiç kalmayacak ülke olarak. Dolayısıyla ben zor olduğunu bildiğim için hiçbir zaman üretimle ilgilenmedim. Arkadaşlarımız "Sen yaparsın" diyorlardı. Ben yapmam diyordum, yapmadım da. Lojistik sonuçta bir hizmet üretimi ve ne olursa olsun ürünler bir yerden bir yere taşınıyor. O benim tercihimdi. 25 yıl önce karar verdim, uyguladım.
Bizim işimizi son dakikaya bırakacak lüksümüz yok. Hepsi mutlaka önceden planlanmalı. Dijital dünyada fırsatlar görüyorum. Şu anda işimizden kopmadan dijital lojistik alanına önemli bir yatırım yapıyoruz. Aşağı yukarı 3 yıldır çaba sarf ettiğimiz bir konu. 5 yıllık bir süreç ve 2 yılımız daha var. Şimdi siz yarına bugünden çalışıyorsunuz, altyapı oluşturuyorsunuz. 5 sene sonra ortaya bir şey çıkıyor. İnsanlar o gün geldiğinde olaya şöyle bakıyor: "Aaa adam çok şanslı, bir şey yaptı ve oldu." Şuna hiç bakmıyorlar, kaç yıllık veriyi kullanarak buna başladınız ve kaç yıldır bu işe çaba sarf ediyorsunuz? Hiç kimse bununla ilgilenmiyor, hep sonuca bakıyor. Ailede tek şirkette 20 tane yöneticinin olacağı değil, bağımlı ama birbirlerine destek olan bir yapı kurmaya çalışıyoruz. Bunu Kore ve Japonya'da gördüm. Orada şirketleri birbirlerine ortak ederken, aynı zamanda ihtiyaç sahibi şirketleri birbiriyle ortak ediyorlar. Ben de mümkün olduğu kadar aile içerisinde böyle bir düzen kurmaya çalışıyorum.
Siz kriz anlarının da lideri bir insansınız. Zor bir dönemde doğru kararı nasıl alabiliyorsunuz? Gençlere örnek olması açısından dinleyebiliriz.
E.B.: Kriz olduğunda "Kriz oldu, benim hiçbir planım yok, bu krizi çözeyim" diyeceğiniz bir dünya yok. Krize hazırlık gerekiyor. Hazır olursanız, krizi çözebilirsiniz ancak. O da hep aynı şeyi tekrarlıyoruz ama geçmiş deneyimler sayesinde oluyor. Yani hafıza önemli, tecrübe dedikleri şey bu. Uzun yıllar yaşayan firmalar nasıl yaşıyor? Bir geçmiş deneyimleri var. Bunu yenileyenler ayakta kalmaya devam ediyor. Yenileyemeyenler kaybolup gidiyorlar. Biz her zaman krizi öngörüyoruz. Mesela ben şu anda içinde bulunduğumuz gündeki ekonomik disiplini 2020 yılında bekliyordum, olmadı ama 2024'ün sonunda oldu. Hazır olup beklemek, mücadeleyi bırakmamak gerekiyor. Biz krizlere önceden hazır olduğumuz için oradaki fırsatları doğru değerlendiriyoruz.
B planı yapan biri misiniz?
E.B.: B, C, D... Hatta daha fazlası.
Biraz da işten uzaklaşıp iş dışında en çok keyif aldığınız şeyleri dinlemek istiyoruz. Spor, sanat, doğa, gastronomi…
E.B.: Tabii gastronomiyi çok seviyoruz ama mümkün olduğu kadar sağlıklı yaşam için az yemek gerekir diye onu bir kenara koyuyoruz. Özellikle akşam yemeklerinden önce yürüyüş yapmayı tercih ediyorum. Yürüyüşü de yine gündüzden biriken telefonlarımı açarak daha verimli hale getiriyorum. İşlerin büyük bir bölümünü o saatlerde takip ediyorum. Eskiden motosiklet merakım vardı, tabii zamanla biraz azaldı. Şimdi eş dostla zaman geçirmek daha keyifli geliyor bana. Dostlara emek vermek gerekiyor demiştim ya. O emek de aslında hayatınızın konforunu sağlıyor. Benim için de bir hobi niteliğinde oluyor.
Koleksiyonerlik ya da sanata ilginiz var mı?
E.B.: Maalesef yok. Ara ara ‘Niye bunlar bizde yok’ diye düşündüm. Sonra dedim ki biz hep hayata yaşam kaygısıyla mücadele ederek başladık. Onlara zamanımız olmadı. Şimdi de yeni ilgi alanlarına şansımız olmuyor. Artık geriye dönemiyorsunuz, dönmeye de gerek kalmıyor. Belki çocuklarım yapar. Onlara destek olurum.
Peki, Yasemin Hanım sizin kendi ilgi alanlarınız, hobileriniz, pozitif yaşamanızı sağlayacak motivasyonlarınız neler?
Y.B.: Ben doğayı, doğa ve yaşam ile ilgili belgeselleri izlemeyi çok seviyorum. Doğada vakit geçirmek, bahçeyle ilgilenmek, toprakla ve çiçeklerimle uğraşmak benim için çok keyifli. Gökyüzüne bakıp kuşları izlemeyi de çok severim. Sakinlik, dinginlik, kendi halimde doğayla iç içe olmak hoşuma gidiyor. Benim çocukluğum çok büyük bir bağ evinde geçti, doğada büyüdüm diyebilirim… Doğaya bu kadar tutkun olmamda bunun da büyük etkisi olabilir.
Günlük sıradan hayatınızdan, rutininden biraz bahseder misiniz? Sizin yapmaktan zevk aldığın günlük rutininiz nedir?
Y.B.: Evimde olmayı çok severim. Çok evcimenimdir. Kısmen arkadaşlarımla, dostlarımla bir araya gelip kahve keyfi yapıyoruz ama genellikle evimde vakit geçirmekten keyif alıyorum. Kendi çocuklarıma yeteyim, kendi evimde olayım, bağ evime gideyim, Antep evimize geleyim… Bunlar beni mutlu etmeye yetiyor. Çok böyle dışa dönük, sosyal bir insan değilim aslında. Evde misafir çok ağırlamayı severim mesela. Bana gelenle daha mutlu olurum. Çocukları ofislerinde ziyaret ediyorum. Birlikte kahve içiyoruz, yemek yiyoruz, sohbet ediyoruz.
Ailece "Kaçış noktamız" dediğiniz, Gaziantep'te ya da farklı lokasyonda bir yer var mı?
E.B.: Ben Türkiye'de Bodrum'u çok seviyorum. Aslında sadece ben değil, dünya çok seviyor. Bodrum insanlarıyla, havasıyla, doğasıyla güzel bir yer ve ülkemizde önemli bir nokta. Oranın ruhunu da beğeniyorum. Yatırım yapmak da istiyorum. Çevreme de defalarca ‘Bodrum'a yatırım yapın’ diyorum. Yani biz tatili de işe çevirmeyi düşünüyoruz. Tabii Bodrum'u Türkiye özelinde söylüyorum. Mevsimsel olarak birçok yerin bizim için bir güzelliği var ve o mevsimde orada olmayı tercih ediyoruz. Şubat'ta Dubai'yi seviyoruz. Kasım, Aralık'ta Antalya'yı seviyoruz. Yazın Bodrum'u seviyoruz. İstanbul zaten bizim hem işimizin bir parçası hem gitmekten zevk aldığımız, gittiğimizde de tadını çıkardığımız, çok sevdiğimiz bir şehir.
Seyahat rotalarınızı ne belirler? Merak, pazar fırsatı, öğrenme hedefi?
E.B.: Bunu enteresan bir zamanda sordunuz. 10 yıl öncesine kadar hep dünyanın görmediğim yerlerini görmeyi tercih ediyordum. Son 10 yıldır aslında dünyanın bir fotoğrafını çektiğimi düşünüyorum. Arkadaşlarıma, ‘İstanbul enleminin üstüne giderim, aşağıya gitmem’ diyorum, gülüyorlar bana. Yani kültür de orada, yaşam kalitesi de orada, dinamizm de orada. Yani bir tatile gideceksem, işte "Güney Afrika'yı görmedim, oraya gideyim, hayvanları göreyim" demek yerine, "Gideyim Almanya'da daha konforlu bir yaşamı tercih edeyim" diyorum.
Mutfakla aranız nasıl? "Bunu iyi yaparım" dediğiniz bir lezzet var mı?
E.B.: Her geleneksel Gaziantepli gibi kebabı çok iyi yaparım. Onun haricinde mutfakla hiç aram yok. Yani yumurtayı dahi pişirmeyi tercih etmem. İlgim olsa ders çalışıp güzel yemekler yapabilirdim belki ama ben sağlık nedeniyle yemek yemeği çok istemiyorum, biraz o da beni uzaklaştırıyor olabilir.
Aile sofralarında vazgeçilmeziniz nedir?
Y.B.: Tabii ki aile bireylerinin sofrada birlikte ve eksiksiz olması çok önemli benim için. Bütün çocuklarımın sofrada olmasını isterim. Çok duygusalım, o an yanımızda olmayan çocuklarımdan birinin sevdiği bir yemek pişmişse ağlarım. Bir anımızı paylaşayım bununla ilgili. Bursa'ya gezmeye gitmiştik, Merve o dönem Berlin'de okumaya gitmişti. Yemeğimizi yedik, üstüne tatlı istedik. Dondurmalı irmik tatlısı söylemiş Eyüp Bey. İrmik tatlısı masaya indi, ben başladım ağlamaya. Çünkü Merve çok sever. Herkes çok güldü ama ben çok duygulandım.
Mutlu evliliğin sırrını sizden öğrenebilir miyiz?
E.B.: Çok güzel bir ailemiz var. Birbirimizi çok seviyor, sayıyoruz. Ben Yasemin’siz bir hayat düşünemiyorum. 35. yılımızı kutluyoruz. İnanın bu 35 yıl hala bir yıl gibi geliyor bana. Hala ilk günkü heyecanı hissediyorum. Bir evliliğin temeli öncelikle sevgi, sonra saygı sonra da hoşgörüdür.
Yasemin Hanım'ın en çok hangi yemeğini beğenirsiniz?
E.B.: Bütün yemekleri çok iyi yapar. Yuvalama, analı-kızlı, dolma gibi geleneksel Antep yemeklerini çok güzel yapar. Benim için favori yemeği bulgurlu sarma ve dolmadır. Süzekte pişiriyor, çok lezzetli oluyor.
Evliliğinizi nasıl tanımlarsınız?
Y.B.: Evliliğimizde 35 yılı geride bıraktık. Çok severek evlendim ben, aynı zamanda aşırı saygı duyarım eşime. İyi günde kötü günde hep beraberdik. Her şeyin üstesinden el ele birlikte geldik.
Torun sahibi olmak size nasıl bir yeni sayfa açtı? Zamanı farklı mı planlıyorsunuz?
E.B.: Çok heyecan verici tabii. Torun başka bir şey. Hep söylüyorlardı, bunu biz şu an ailece yaşıyoruz. Her zaman büyük aile hayalimiz olduğu için o büyük ailede de sürekli bir aradayız. O torun da ailenin yeni neşesi, heyecanı bizim için.
Yeni planlarınız var mı torunla ilgili?
E.B.: 3-5 sene sonra onunla da ilgili kesin bir plan yapmaya başlarız.
Anneannelik rolü sizde neleri değiştirdi?
Y.B.: Tabii ki öncelik sırasını aldı Defne. Sıralamada öne geldi prenses. Zamanımın öncelikli kısmını ona ayırıyorum. Bal gibi bir şey, hayatımıza, nasıl güzel girdi. Maşallah Merve de mükemmel bir anne oldu. Takdir ediyorum. Çok sakin, çok güzel, harika bakıyor kızına. Aynı şekilde Doğukan da çok titiz bir baba. Bana ihtiyaç bile duymuyorlar diyebilirim.
Biraz daha duygularınızı ifade ederseniz... Torunu nasıl tanımlıyorsunuz?
Y.B.: Çocuk sahibi olmak farklı torun sahibi olmak ayrı. Bunun tadı başka. Çok keyifli. Çünkü sorumlu değilsin. Biz sevme ve destek olma noktasında yanlarındayız. Çocuk yetiştirirken o panikle, heyecanla o anın tadını çıkaramıyorsun. Yıllar geçince bazı şeylerin farkına varıyoruz. Şimdi bunu Defne'de daha iyi anlıyorum. Daha çok anın tadını çıkarıyorum. Anneyken atladığım, görmediğim noktaları şimdi torunumda daha iyi görüyorum.
İki kızınızı evlendirdiniz. Özge de çok yeni evlendi. Onların eşleri de aileye katıldı. Bu konudaki duygularınızı da alalım.
Y.B.: Tarif edilmez bir duygu. Ne güzel, iki erkek evladım daha oldu. Damatlarımızın evlatlarımdan hiç farkı yok.
Eyüp Bey'in iş hayatında en çok takdir ettiğiniz, övündüğünüz, gururlandığınız yönü ve bunun ev hayatına yansımasından biraz bahseder misiniz?
Y.B.: Eyüp Bey, iş sorunlarını asla eve getirmez. Hiçbir zaman bize yansıtmaz. Bir derdi mi var, bir sıkıntısı mı var, biz anlamayız. Bu benim Eyüp Bey’in işiyle ilgili en takdir ettiğim yönü.
Bir anne, eş, anneanne olarak okuyucularımıza bir öneriniz var mı?
Y.B.: Hayatta istedikleri hiçbir şeyi ertelemesinler isterim. Doya doya yaşasınlar. Önce kendileri için yaşasınlar. Hani "ben sonra bunu yaparım, sonra şöyle ederim" demesinler. ‘Önce ben’ desinler. Ben yapmadım ama gençlerin yapmasını istiyorum. Çocuklarıma da öyle empoze ettim. Ne istiyorsanız yapın, edin, alın, satın. Hep de arkalarında dururum. Kırmamaya çalışırım. Hep onların açısından da bakarım bir şey soracaksam bile. Empati yaparak. Kocaman oldular ama hala derim ki acaba kırar mıyım? Acaba işleri var mıdır? Rahatsız eder miyim diye düşünüyorum.
Çocuklarınızdan bahseder misiniz?
Y.B.: 1990 yılında evlendik. Evliliğimizin 5. yılında ikiz kızlarımız dünyaya geldi. Özge ve Merve…
Özge mimar, henüz yeni evli. Eşi Furkan siyaset mezunu ancak o babasıyla birlikte aile şirketlerinde faaliyet gösteriyor. Özge’nin mimar olmasında en büyük desteği benim. Babası mimar olmasını istememişti, aile işiyle ilgili bir bölüm okumasını istemişti. Ben meslek seçiminde çok destek oldum. Tabii şu an babası da Özge’nin mimar olmasından çok mutlu.
Merve işletme mühendisi. Eşi Doğukan’la 4 yıl önce evlendi. Doğukan finans mezunu, şu an Eyüp beyle beraber çalışıyor. Önemli sorumlulukları var şirkette.
Oğlumuz İbrahim kızlardan 7 yıl sonra doğdu. Sabancı Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümünü bitirdi. Şu an İstanbul’da çalışıyor ve deneyim kazanıyor.
Nihal de Koç Üniversitesinde ekonomi okuyor. 2. sınıfta. Nihal’le İbrahim’in arasında 3 buçuk yaş var.
